SEKSENLERİ DOKSANLAR...
Günümüzde, çoğumuzun nostaljik yanını kabartan yarı renkli yarı hareketli yıllar. Siyasi çalkantıların bitmek tükenmek bilmediği, ideolojik kavgaların neticesinde şekillendirilmeye çalışılan toplumsal bir süreç.
Türkiye son 60 yılda müthiş değişimler yaşayan bir ülke kuşkusuz. İkinci dünya savaşından sonra şekillenen coğrafyalar içinde Türkiye‘de her ne kadar uzak durmaya çalışsa da bu süreçteki soğuk savaştan en çok nasibini alan ülkedir.
NATO‘ya üyelikle başlayan ve bitmek tükenmek bilmeyen entrikaların yaşandığı ülkedir Türkiye. Onlarca askeri darbe, siyasi krizler, ekonomik buhranlar derken, 1974 sıcak savaşın yaşanması ve ardından gelen iç kargaşa ortamı. İdeolojik bölünmeyle zirveye çıkan çatışmalar neticesinde yanan yüzbinlerce can!
1983 yılı itibariyle yeniden dizayn edilen iç siyaset ve politika süreç içerisinde kendini toparlamaya çalıştı. Bu tarih itibariyle, açıktan bir müdahale yaşanmamış gibi görünse de dış kaynaklı ciddi oyunların sahnelendiğini doksanlı yılların başı itibariyle gördük.
1990 ABD‘nin Irak‘ı işgali ile başlayan süreçte, her ne kadar Türk Devleti kendini dışarıda tutmaya çalışsa da günümüzdeki Suriye hadisesine benzer hadiseler yaşadık. O dönemde Türkiye‘yi Turgut Özal, ABD‘yi de George Bush (Baba Bush) yönetiyordu. O dönemde de Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi‘nde bir tezkere hadisesi cereyan etmiş, tıpkı 2004‘teki tezkere hadisesi gibi sonuçlanmıştı. ABD; Irak savaşında Türkiye‘nin desteğini alamayınca istediği sonuçları elde edememiş ve bir süre sonra çekilmişti. Tabii bu çekilmeden önce bölgenin başına K.Irak sorunu gibi bir sorun bırakarak…
Bu olayların neticesinde Irak bölünmeye gitmiş, K.Irakt‘a sözde bir Kürdistan Özerk bölgesi ilan edilmişti. Tabiiki olaylar bununla sınırlı kalmadı. Irak - Türkiye sınırına yerleştirilen Amerikan Askeri birlikleri bölgede Çekiç Güç adıyla varlığını devam ettirdi. Bu hadiseler neticesinde, seksenli yılların başında kurulan terör örgütü PKK‘nın hızla güçlenmesine, yükselmesine ve tanınmasına da zemin hazırladı.
1993 yılı Türkiye Cumhuriyeti‘nin en karanlık yılıdır derim hep. Söylentilere göre 17 bin faili meçhul cinayetin işlendiği, bir Cumhurbaşkanı, bir Orgeneral, ünlü bir Gazeteci, eski bir Devlet Bakanı gibi çok önemli insanların da öldürüldüğü bir yıl olarak tarihe geçti. Yine bu yılda; PKK terör örgütü o kadar ilerledi ki; Şırnak ilini işgal edip tüm devlet binalarından Türk Bayraklarını indirerek, PKK paçavralarını asmak ve kendi sözde devletçiğini ilan etmek cesaretini dahi gösterebildi. Neyse ki bu güç bir hafta içinde dönemin Başbakanı Tansu Çiller‘in emri ile tanklarla Şırnak iline girilerek kırıldı ve sınır bütünlüğü sağlandı. Fakat PKK artık eskisi gibi bir eşkiya topluluğu statüsünden uluslararası terör örgütü statüsüne geçmişti.
Bu yıllarda özellikle 1989‘dan sonra ülke siyaseti de bir türlü istikrar gösteremiyor, koalisyon hükümetleriyle geçen zaman Türkiye‘yi her geçen gün geriye götürüyordu. 1993 yılı sadece terörizmin zirve yapığı bir yıl değildi elbette. Nerdeyse cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşadık 5 Nisan 1993 yılında. Koalisyonlar, istikrarsız yönetim, toplumsal yorgunluk derken 1997 yılına geldik.
28 Şubat 1997 yılı evet. Refah Yol hükümeti kurulalı altı ay olmuş ve Türk Silahlı Kuvvetleri, Başbakan Necmettin Erbekan‘ı istifaya zorlamışlardı. Netice itibariyle ülkede bir türlü durulmayan sular, durulmak bilmiyordu. Her geçen yıl ayrı bir keşmekeşin içinde buluyorduk kendimizi. Bizler o yıllarda çocuktuk, gençtik az da olsa hadiselere kulak asıyor fakat, olayların mahiyetini sonradan kavrıyorduk. 28 Şubat 1997 Postmodern Askeri darbe olarak tarihe geçti ve Türkiye‘yi gerek siyasi, gerekse sosyal, gerekse de ekonomik olarak yeniden şekillendirmeye başladı. Koalisyonlar ikili olmaktan çıkmış üçlü formatlara girilmiş, istikrar hala sağlanamamıştı.
11 Eylül 2001 yılında dünya üzerindeki en enteresan terör olayları ABD‘de yaşandı. Bu hadiseler neticesinde o dönem ABD başkanı olan George W.Bush (Yazının başındaki Bush‘un oğlu Bush) ekranlara çıktı ve açıklamasının ilk sözleri yeni bir haçlı seferi başlıyor oldu. Özür diledi, sonrasında ama netice itibariyle siz ne kadar hümanist bakarsanız bakın hadiseye, gerçek niyeti açıkça ifade etmişti ve kısa zaman sonra ABD, Afganistan‘a bir askeri harekat düzenledi ve her şey yeniden başladı.
Yazının buradan sonrasını, başa dönerek yeniden yazmak gerekecek sadece isimleri değiştirerek. Bir sonraki yazımda devamını getireceğim fakat bu sürede sizler de lütfen yukarıda okuduğunuz hadiseleri son 20 yılda (2000 yılından bu yana) gördüğünüz hadiselere ne kadar benzeteceksiniz merak ediyorum.
Kalın sağlıcakla...