BARIŞ KENTİ Mİ? HATAY
Evet Barış Kenti. Doğru tahmin ettiniz konumuz Hatay.
Her medeniyetten insanın barış içinde yaşadığı, Kilise ile Camii‘yi bir duvarın ayırdığı, o muhteşem kent.
M.Ö. 500 yıllarına dayanan bir kuruluş, Makedonya Kralı Büyük İskender‘in Hindistan seferine kadar dayanan bir medeniyet derinliği, Hellenistik (Doğu-Batı Kültürü Karması) Çağ‘ın Başkenti; Antakya son yüzyıldaki adı Hatay.
Cumhuriyet tarihinde Mustafa Kemal‘in namus meselesi dediği bir meseledir Hatay... Tarih boyunca bu kentin adı Antakya olarak kalmıştır. Cumhuriyet‘in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bu şehrin adına Hatay demiştir.
Avrupalılar Çin‘in kuzeyine ‘Hıtay‘ derlerdi. Hıtaylar ismini taşıyan yarı göçebe Türk kabileleri 10. yüzyılda Mançurya ve Çin‘in kuzeyinde yaşamışlar ve burasının ismi Hıtay olarak kalmıştı. Atatürk, Hıtaylar‘ın Anadolu‘ya da gelmiş olduklarına inanıyordu. 40 asırlık Türk yurdu saydığı Antakya‘ya Hatay ismini bu yüzden vermişti.
Buradan da anlaşılacağı üzere Atatürk‘ün Hatay‘a karşı özel bir ilgisi ve hassasiyeti vardı. Türkiye haritasını önünüze aldığınızda, sistemli giden sınırların her nedense Güneydoğu‘dan Akdeniz‘e geldiği noktada bir anda güneye doğru dikine indiğini görürsünüz. İşte hassasiyetin sonucudur bu sınır çizgisi.
2011 yılından bu yana ülkemizin güney komşusu Suriye‘de kanlı bir iç savaş yaşanıyor. Milyondan fazla insanın öldüğü, evsiz kaldığı ve yurdunu terk etmek zorunda olduğu bu savaş ne yazık ki bölgede çok sayıda irili ufaklı terörist grupların da yuvalanmasına neden oldu.
ABD‘nin her türlü desteğini alarak, bölgede günden güne büyüyen PYD-YPG örgütü, Türkiye Cumhuriyeti devletinin 30 yıldır mücadele ettiği PKK‘nın Suriye uzantısı olan bir örgüttür. Irak savaşından sonra Kuzey Irak‘ta ilan edilen Özerk Kürdistan bölgesine, Suriye savaşından sonra da Kuzey Suriye Kürdistan‘ı eklenmek isteniyordu. Bu durum da Kuzey Irak‘tan başlayıp, Kuzey Suriye‘den geçerek Akdeniz‘e ulaşabilecek bir koridor devlet demekti. Peki Akdeniz‘e nasıl ulaşacaktı?
Türk Devleti; ilk olarak 24 Ağustos 2016 yılında Fırat Kalkanı harekatına başladı ve Cearblus-Elbab bölgesinde yuvalanan DEAŞ unsurlarını temizledi. Söz konusu hayal edilen koridorun içine bıçak gibi saplanan bir Türk gücü oluştu.
Ardından daha kapsamlı ve Dünya ülkeleri arasında daha çok ses getirecek olan; Zeytin Dalı harekatı, 20 Ocak 2018 tarihinde Suriye‘nin kuzeyindeki Afrin kentine yapıldı. Afrin; PKKnın Suriye uzantısı olan PYD-YPG kontrolünde bir bölgeydi ve kısa zamanda Türk Cumhuriyeti güvenlik güçleri tarafından temizlenerek kontrol altına alındı.
Burada tekrar Hatay‘a dönmek istiyorum. Afrin‘e yapılan operasyonda; sıklıkla duyduğumuz ‘Hilal Taktiği‘ söylemi çok önemlidir. Taktiğin Hilal oluşu ya da Türk savaş tarihinin bir simgesi olması değil, hani Türkiye sınırının bir anda güneye doğru dikine indiğini görürsünüz dediğim noktayı hatırlamanızı isterim ve bu söylem ve Afrin Operasyonu ile Mustafa Kemal Atatürk‘ün; Hatay konusundaki hassasiyetinin nedeninin anlaşılmasını sağlar. Çünkü Türk Ordusu Afrin‘e; Kuzey‘den, Batı‘dan ve Doğu‘dan girdi, yani her tarafını sararak girebildi. Bir de Hatay‘ın Türkiye sınırları içinde olmadığını düşünürseniz, operasyona kattığı kolaylığı çok daha iyi anlayacaksınız.
Türkiye‘nin; Zeytin Dalı Harekatı‘nın ardından; Fırat‘ın doğusuna, 9 Ekim 2019 günü saat 16:00da Barış Pınarı adıyla bir harekat başlatıldı. 9 gün süren bu harekata, yazımı hazırladığım şu saatlerde 120 saatlik ara verilmişti.
Bu operasyon sürerken, ülke içinde kendine gazeteci sıfatı veren bazı insan müsveddeleri; (bu cümle için herkesten özür diliyorum) ‘PYD orada devlet kursa ne olur? Bize ne zararı olur?‘ gibi akla ziyan sorular soruyor ve çok ilginçtir bu kişiler, iktidarı; Atatürk‘ün Cumhuriyeti‘ni yıkmaya teşebbüs etmekle suçluyorlar. Kendilerine Atatürkçü diyen bu kisve gruplar, ‘Misak-ı Milli Sınırları içinde vatan bir bütündür bölünemez‘ cümlesini bir taraflarından dahi algılayamadan, ülkenin bölünmez bütünlüğünün korunması için yapılan bu operasyona karşı çıkabiliyor.
‘Türkler‘in yaşadığı bölgeler Türk Yurdudur‘ der Atatürk ve Misak-ı Milli diye belirtilen yerler de bu coğrafyadır. Yani mevcut sınırlarımız değil ötesidir. Misak-ı Milli denen sınırlardan elimizde olan tek toprak, Hatay toprağıdır. Yani şunu çok net anlayabiliriz ki; Koridor devletin önü yıllar evvel Türkiye Cumhuriyeti‘nin kurucuları tarafından kesilmiştir aslında.
Mustafa Kemal Atatürk‘ün, Hatay meselesini ‘Namus Meselesi‘ olarak görmesinin temelinde de aslında ‘Vatan namustur‘ söylemi yatmaktadır. Fakat şöyle bir sorun var bölgede. Yazımın başında belirttiğim; Barış Kenti Hatay cümlesi her ne kadar bölgedeki hassasiyetleri kaşımamak, barış terimini ön plana çıkarmak için söylemek zorunda olduğumuz bir cümle de olsa, Hatay içinde yaşayan bazı topluluklar vardır ki; 23 Temmuz 1939‘dan bu yana, ‘Hatay Suriye‘nindir‘ zihniyeti ile ekonomik, ideolojik siyasal, politik anlamda her türlü eylemi hayata geçirmektedirler. Bu topluluklar Reyhanlı‘da patlayan bombalardan sonra Antakya‘da gösteri yapıp, ‘Reyhanlı‘yı AKP hükümeti patlattı‘ demiş olsalar da; Reyhanlı‘yı patlatan teröristin aslında, Hatay Samandağlı olan, ‘Mihraç Ural‘ ve ekibi olduğu, Suriye‘nin Lazkiye‘de yakalanan terörist Yusuf Nazik‘in (Kendisi Hataylı‘dır) ifadelerinde ortaya çıkmıştır. Sosyal medya hesaplarından ‘Başkan Esad‘ naraları atan bu topluluk, Gezi Olayları sürecinde Hatay‘ın Defne ilçesi Armutlu Mahallesi‘ndeki eylemlerde; Ellerinde Esad poster ve bayrakları ile Andımız‘ı okuyarak ‘Başkan Esad‘ sloganları eşliğinde gösteri yapabilmişlerdir. Bu topluluklar, Hatay‘da yerel bir televizyon kanalı ile Hatay halkına algı operasyonu yaparak ve ana haber bülteni sunucularının üstün algı operasyonu başarısı ile Hatay halkını ve sosyal medya üzerinden Türk Milleti‘ni yanılgılarla dolu düşüncelere itmektedirler.
Muhaberatın ajan kaynağı olan o topluluklar, çoğunlukla Suriye‘de üniversite okuyarak Türkiye‘ye dönüp, çeşitli mesleklerde muhaberata çalışmaya devam etmektedirler. Bölgedeki devlet hastanelerine gelen Türkmen Mücahit‘lerin bir kısmını, kolunu bacağını keserek, hastanede savaşamayacak duruma getiren, bir kısmını öldüren doktorlar da bu zihniyetin ve muhaberatın eseridir. Devletimizin en hassas olması gereken nokta tam olarak Hatay‘daki bu etnik tehlikedir. Zira söz konusu topluluk, algı ve takiyye konusunda profesyonel eğitim almış ajanları yetiştirmektedirler. Kendilerini Atatürkçü ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin yanında gösteren bu algı mühendisleri, yerel televizyonlarında ve ana haber bültenlerinde, Türk Devleti‘nin Suriye konusundaki haksızlık iddialarını insanların zihinlerine işlemektedirler.
Elbette ki devletin tüm bu olup bitenlerden haberi vardır mutlaka, bundan hiç kuşum yok lakin yerel halkın da artık bir şeylerin farkında olduğu gerçeğini herkesin bilmesi gerekmektedir.
Bütün bu yazdıklarımı, bölgeye hakim birikimimle yazdığımı ve bölge hakkında bilgi edinmek isteyenlere istedikleri her türlü; jeopolitik, siyasal ve sosyal hassasiyetleri ayrıca anlatabileceğimi belirtmek isterim. Zira yazı fazlası ile uzun olduğu için burada kesmek zorundayım.
Unutmayın ki arkadaşlar Hatay bir barış kentidir ve Hatay‘da var olan bir grup Suriye yanlısı topluluk Hatay‘ın Suriye‘nin hakkı olduğunu iddia etmektedirler ve bu kişiler ne yazık ki Türk vatandaşı kişilerdir! Konunun devamını bir sonraki yazında sürdürmeye devam edeceğim. Esenlikle kalın...