Dolar 34,5037
%0.13
Euro 36,4658
%0.32
Altın 2.955,730
%0.7
Bist-100 9.101,00
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

ORTADOĞU VE TÜRKİYE

Uzun zamandır yazmıyordum, aslında içimden gelmiyordu. Bir ara bahanem yazdığım “Mülteci Doktor” adlı kitaptı. Kitap, bir biyografi roman tarzında hazırlanmış olup; Türkiye’nin Suriye politikasını ana konu alarak, mülteci konumundaki insanlara farklı bir bakış açısı getiriyor, Türkiye’nin Ortadoğu Coğrafyasındaki konumunu tarihsel süreçle irdeleyip Misak-ı Milli hedeflerinin önemini de anlatıyordu.  Fakat kitap bitti yayınlandı ama nedense yazmak isteğim gelmiyordu içimden.

Son yazım ise; 13 Kasım 2022 Pazar günü, Beyoğlu İstiklal Caddesinde terör örgütünün sivil halka karşı gerçekleştirdiği ve 6 vatandaşımızı şehit verdiğimiz canlı bomba eyleminden sonraki yazım olmuştu. O yazımın bir bölümünde şu ifadeleri kullanmıştım;

“12 Kasım Cumartesi günü Semarkand’da toplanan Türk Devletler Teşkilatı üyelerinin sonuç bildirgesinin yedinci maddesinde ‘Kıbrıs Türklerini Türk dünyasının parçası olarak gördüklerini ve KKTC’nin Türk Devletler Teşkilatı Gözlemci statüsünü memnuniyetle karşıladıklarını’ belirten bir bilgi yer alıyordu. Bu demek oluyordu ki; KKTC artık uluslararası alanda tanınmaya başlıyor. Nitekim AB bu konuda çok hızlı bir eleştiri yayınladı.”  aynı yazının bir başka bölümünde de;

“Türk Devletler Teşkilatı sonuç bildirisini dünyaya 12 Kasım Cumartesi günü duyururken, Taksim’deki patlama 13 Kasım Pazar günü olması da ister istemez insanın aklına böyle bir şüpheyi de sokuyor.”

“Tarih tekerrürden ibarettir” sözünü es geçmemek gerekiyor kesinlikle.

Gelelim bu güne; bu gün 12 Ocak 2024.

Benim son yazımın üzerinden bir yıl üç ay geçmiş. İyi de şimdi neden yazmak isteği hissetim?  12 Ocak 2024 günü Cuma namazı çıkışı, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın açıklamalarını dinledim.

Muhabir 12 Ocak sabaha karşı ABD ve İngiltere koalisyonu şeklinde Yemen’deki Husiler’e yapılan saldırı hakkında bir soru sormuştu. Erdoğan ise bu soruya, “orantısız güç” diyerek İsrail’in Gazze’de uyguladığı orantısız gücü örnek göstererek, ABD ve İngiltere’yi, “Kızıl Denizi kan gölüne dönüştürmeye çalışmaktalar” yorumu ile Yemen’deki saldırılardan dolayı ağır bir dille eleştirdi. Bununla beraberi, Husiler’le ilgili de direniş gösterdiklerine dair üstü kapalı da olsa bir destek açıklaması niteliği taşır bir yorumu oldu.

Fakat bu açıklamasında en can alıcı cümle ise şu idi; “farklı kanallardan aldığımız haberlere göre Husiler’in ABD ve İngiltere’ye karşı çok ciddi direniş gösterdikleri bilgilerini alıyoruz” ifadesi olmuştu. Bu açıklamanın ardından 9 veya 10 saat geçmişti ki haber ajansları Pençe-Kilit operasyon bölgesinde terör örgütünün saldırısı sonucu şehitler verdiğimiz haberlerini vermeye başladı.

Şu an 13 Ocak saat 02:16 ve son haberlere baktığımda şehit sayımızın 9’a yükseldiği yazıyor.

Saldırıyı gerçekleştiren, unsur açık ve net ortada, yani tetikçi belli, iyi de azmettiren kim? Çok komik bir soru oldu öyle değil mi? Yukarıda bahsettiğim İstiklal Caddesi eylemi ile önceki olayın, bu gün de farklı olay ve kişilerle aynı şekilde sonuçlanması şaşırtıcı olmasa gerek.

İsaril’in Gazze’de yaptıkları, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü ile yaptıkları, 1990’ların Çekiç Güç pozisyonu, 15 Temmuz işgal girişimi, İngiltere ABD’nin Yemen’i bombalaması, Suriye’deki iç savaş, Irak’ın işgali ve daha niceleri.

Top dönüp dolaşıp bizim ceza sahamız içinde kalıyor. Hangisini hangisinden bağımsız düşünebilirsiniz ki? Onlara sorarsanız, kutsal topraklar, vaat edilmiş topraklar, dini inançları gereği yaptıkları girişimler vs. içimizde bunları komplo teorisi olarak görenlerimiz çok, vardır yani hani dünya barışı peşinde koşan ve gerçekten de böyle bir şeyin varlığına inanan Pollyannalar… Bu gün gelinen nokta, eski ABD Dışişleri Bakanı Condeelazza Rica’nın makalesindeki ifadesi olan “Ortadoğu’da küçük devletçikler kurmak hedefimiz” ile nasıl da örtüşüyor. Ya da bundan bin yıl önce yapılan dört haçlı seferlerinin nedenlerinden biri olan “Ortadoğu’da derebeylikler kurmak” ifadesiyle…

Hedefte Türkiye var dendiğinde bir takım sesler, “Türkiye o kadar da önemli bir ülke değil be” şeklinde gevşek gevşek ifadelerini çok duyduk.

Yazıma girişte, yeni yazdığım ve yayınlanan “Mülteci Doktor” adlı romanımdan bahsetmiştim. Amacım reklam yapmak değil, aslında yaptığım iki yıllık çalışmanın yüzlerce yıldır bu coğrafyada neler olduğunu Ortadoğulu bir Türkmen Gencin gözlerinde anlatmaya çalıştım.

Bir nebze de olsa, empati kurarak, hadiselerin insan yaşamına olan etkisini anlayabilmemiz açısından önemli olduğu kanaatindeyim. Ne yazık ki, Akif’in “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” sözünü bu gün bir kez daha ve geçmişe nazaran daha iyi anlıyorum.