Dolar 34,5169
%0.16
Euro 36,4475
%0.27
Altın 2.959,920
%0.84
Bist-100 9.125,00
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

NASIL TERÖRİST OLUNUR?

 

Ne acı ki, bu olayı gündemine alan herkes; (Gazeteci, siyasetçi, sanatçı, sosyal medya kanalları ve vatandaş) bu hain terör saldırısına yine kendi siyasi düşüncesi çerçevesinden baktı ve yorumlarını eleştirilerini bu bağlamda ortaya koydu.

Oysaki olması gereken hep bir ağızdan Terörü Lanetlemek değil midir? Eminim ki bu yazıyı okuyan her okuyucu da bu konuda benimle aynı fikirdedir. Fakat benim konuyu irdelemek istediğim nokta bu değil, buradan sosyal barış naraları atıp, fantastik hümanizm çağrıları yapmayacağım.

Olay, gündeme düştüğü andan itibaren, uzman veya uzman olmayan pek çok kişi tarafından çok yönlü değerlendirildi, konuşuldu, irdelendi.

Ben de meraklı bir vatandaş olarak olayı birkaç farklı açıdan değerlendirmek ve fikirlerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Olayı duyduğumda Edirne’den İstanbul’a seyahat ediyordum, bir gazeteci arkadaşım bilgiyi paylaştığında ilk anda şok oldum.

Ülke genelinde bu denli büyük terör eylemi, en son 1 Ocak 2017 gecesi Reina saldırısı ile son bulmuştu. O gün bu gündür, münferit küçük çaplı terör eylemleri duyarız ama bu denli canımızı yakmamıştı. Hem olayın olduğu alan, hem de can kayıplarımız, bu olayın etkisinin ruhumuzda derin yaralar açmasına neden oldu.

Nerdeyse 6 yıl olmuş; 6 yıldır herhangi bir terör eylemine maruz kalmamışız. Bu da bizi kanıksadığımız o terör ortamlarından uzaklaştırmış ve psikolojik olarak güven vermiş ama bu olayın olması, olay anından sonraki toplumun genel psikolojisine de baktığımızda bir korku psikolojisine sevk etti.

Tabii ki bu olay için, Türkiye’nin savunma sanayindeki gelişmeleri, enerji politikaları vb. gibi birçok sebep bulabiliriz. 

Üzerimdeki saldırı haberinin şokunu atlattıktan hemen sonra konu ile ilgili ilk odaklandığım nokta; 12 Kasım Cumartesi günü Semarkand’da toplanan Türk Devletler Teşkilatı üyelerinin sonuç bildirgesi oldu.

O bildirinin yedinci maddesinde “Kıbrıs Türklerini Türk dünyasının parçası olarak gördüklerini ve KKTC’nin TDT Gözlemci statüsünü memnuniyetle karşıladıklarını” belirten bir bilgi yer alıyordu. Bu demek oluyordu ki; KKTC artık uluslararası alanda tanınmaya başlıyor. Nitekim AB bu konuda çok hızlı bir eleştiri yayınladı.

Bu sadece KKTC’nin tanınması olayı değil tabii, bir de Türk Devletler Teşkilatı konusu var. “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” söylemi Turgut Özal’ın hayatına mal olurken; 9 yıldır, her yıl bir araya gelen 7 büyük Türk Devleti’nin girişimleri;  Ortak Turan Ordusu, Ortak Para birimi, Ortak Alfabe gibi temelde ciddi ortaklıklar birilerinin hoşuna gitmediği ortada.

Türk Devletler Teşkilatı sonuç bildirisini dünyaya 12 Kasım Cumartesi günü duyururken, Taksim’deki patlama 13 Kasım Pazar günü olması da ister istemez insanın aklına böyle bir şüpheyi de sokuyor.

Bir diğer sebep ise, yine Türkiye Cumhuriyeti devletinin Ukrayna-Rusya savaşındaki politikası. Avrupa ülkeleri ABD’nin zorlamasıyla Rusya’ya ambargo ve yaptırımlar uygularken, Türkiye bu yaptırımlara girmeyeceğini açıkladı. Hali hazırda gerek S-400 savunma sistemleri gerekse de Astana görüşmeleri çerçevesinde şekillenen Rusya-Türkiye ilişkileri, Türkiye’nin tarafsızlık politikası ile de perçinlendi.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, aracı olmak istediğinde kimse bunu dikkate almazken, Türkiye’nin arabuluculuk rolü her zaman karşılık gördü. İstanbul’da yapılan Ukrayna-Rusya heyetlerinin görüşmeleri ve dünyanın gıda krizinin eşiğinden dönmesini sağlayan “Tahıl Koridoru” anlaşmalarının mimarı da yine Türkiye idi.

Bütün bu gelişmeler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, Cihanda Sulh” söylemi çerçevesinde hayata geçirilirken, dünyada da Türkiye “barışa hizmet eden ülke” imajını güçlendirdi.

Dünyada birçok basın yayın organı, bu gelişmeleri irdeleyerek “Erdoğan Ukrayna-Rusya savaşını bitirebilir mi?” “Dünya’nın gıda krizini Erdoğan çözdü” ifadeleriyle haberleştirildi. Tabii ki burada söz konusu sadece Erdoğan değil, Erdoğan nezdinde Türkiye’dir.

Hal böyle iken, barışa hizmet eden ülkenin en çok turist çeken ve insanların gönül rahatlığıyla dolaştığı, ülkenin kalbi denecek bir noktada bomba patlatmak, ülkenin dünya gözündeki imajını zedelemek için yeterli bir eylem olacaktı. Nitekim New York Times gazetesinin haberi ilk görme şekli de bunu açıkça gösteriyor.

“Dünyanın dört bir yanında Türkiye’ye gelen turistlerin en uğrak yeri olan caddede bomba patladı” haberi son zamanlarda barış imajı ile dünya gündemine oturmuş olan Türkiye’ye akın akın gelen turistlere “gitmeyin” çağrısı değil de neydi peki?

Barış için mücadele eden ülkeyi Savaş ortamına sokmak değil midir hedef?

Tabii bütün bu bilgiler ışığında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Bize verilmek istenen mesajı aldık ve çok sert bir şekilde karşılığını vereceğiz, ABD’nin taziyesini kabul etmiyoruz, reddediyoruz” açıklaması da tesadüf olmasa gerek. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan da; “Türkiye terörle teslim alınabilecek bir ülke değildir” ifadesi konuyu gayet net özetliyor.

Kim neden yaptı sorusunun cevaplarını yukarıda detayları ile anlatmaya çalıştım.

Bize Düşen ne?

Yukarıda da bahsettiğim gibi, herkes olaya kendi siyasi çerçevesinden bakıyor. Muhalif ya da yanlı olabiliriz fakat ülkemize karşı yapılmış bir terör saldırısı var ve bu saldırı, senin, benim, hepimizin yaşadığı ülkesine, vatanına karşı yapılmış.

Daha terörü lanetlemeden, iktidarın seçim politikası diyen zihniyetsizleri mi dersiniz, terörizmi suçlamadığı kadar devleti suçlayanları mı dersiniz, teröristin yakalanma şeklini eleştirmekten hain saldırıyı kınamaya fırsat bulamayanları mı dersiniz? Ne dersiniz?

Ben ne diyeceğimi diyeyim arkadaşlar. İnsan olan öncelikle bu hain saldırıyı kınar.

Terörizmin en büyük amacı korku yaymaktır, istikrarsızlık oluşturmaktır. Bir eylem yapmasına gerek yok, bir bomba ihbarı veya sosyal medyadan toplumu infiale sürükleyecek herhangi bir paylaşım bile bir terörizmdir.

Bir düşünelim şimdi, hepimizin sosyal medya hesabı var ve her gün neler paylaşıyoruz. Doğruluk derecesine bakmadan, terör örgütlerine bilmeyerek de olsa nasıl hizmet ediyoruz bunu takdirinize bırakıyorum.

Terörizmin bir diğer amacı da, Toplum ile Devlet arasındaki güveni sarsmaktır. Patlamadan sonra gördüğüm sosyal medya paylaşımlarında, eylemin nasıl amacına ulaştığına tanıklık ettim.

Sadece muhalefet olabilmek, ya da ülkeyi yöneten siyasi parti veya yöneticiye olan nefretten dolayı terörizmin iğrenç emellerine alet olmak hangi vatanseverin yapmak istediği bir şeydir.  “Ben iktidarı eleştiriyorum” derken bile eleştirinin ne anlam ifade ettiğini bilmeyecek kadar beynin yok mu? Eğer cümle kurmayı bilmiyorsan veya kurduğun cümlenin sözcüklerinin anlamını bilmiyorsan, paylaşım yapmak zorunda olmadığını bil bari.

Bil ki bilmeden Terörist olma! Zira terörizme bilerek ya da bilmeyerek destek olmanın adı terörizm ise bunu yapana da terörist denir.

Önce acımızı yaşayıp paylaşalım, sonra bir ara oturur eleştiririz diyen aklıselim bir muhalif yok mu aramızda?

Değerli dostlar, yukarıda bir sürü detay paylaştım, bu da yazımı uzattı da uzattı, ama doluyum. Sıkılmanızı da istemem. Bu nedenle toparlamam gerekiyor fakat şu son cümleleri de lütfen paylaşmama izin verin.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulduğu coğrafya zor bir coğrafya. Ne Kanada ile ne de Norveç ile kıyaslanacak bir coğrafya değil. Sen istesen de istemesen de seni rahat bırakmazlar. Bırak dünya barışını, bir pandemide bile birbirlerinin ilaçlarını çalan soysuzlardan mı öğreneceksin insanlığı?

Devletimizin yanında olmak her Türk vatandaşının asli görevidir. Ülkeyi yöneten kim olursa olsun! Aksi durum benim fikrim Vatan Hainliğidir!