HABERİNİZ OLMAZ…
Dairenin sahibi, İzmirli Atatürk milliyetçisi Kemalist bir doktor. Yıllar evvel tıp fakültesini kazanınca, ailesi okulu okuması için bu evi kendisine almış, kendisi okulu bitirip, evini kurunca buradan ayrılmış ve daireyi kiraya vermiş.
Evde yaşayan genç arkadaşlar, hem iş yerindeki komşuları, hem de oturdukları dairenin bulunduğu apartmandaki komşuları tarafından sevilen gençler, çevrelerine saygılılar ve en önemlisi bulundukları çevreye uyum sağlayan gençler.
Ev sahibi yılda bir kez evi ziyaret eder, genellikle bu zamanlar kira arttırımının olduğu zamanlardadır. Çoğunlukla eşiyle gelirler, modern bir yaşam tarzında olan ev sahibi ve eşi eve geldiklerinde ayakkabılarıyla girerler eve. Her gelişlerinde de evde muhatap oldukları kişi aynı kişidir. Sıklıkla evde muhatap oldukları kişiye teşekkürlerini sunarlar, evi temiz kullandıkları için.
Yine böyle bir kira arttırımı zamanında, ev sahibi eşiyle birlikte yine evi ziyarete gelir. Fakat bu seferki biraz farklıdır, çünkü evde yaşayan gençler, evi boşaltmaya karar vermişlerdir, bu kararlarını da ev sahibine ilgili kişi aracılığı ile bildirmişler, fakat ev sahibi gelip yüz yüze konuşma isteğini belirtmiş, bu sebeple de böyle bir görüşme gerçekleşmiştir.
Kiracı genç, ev sahibine evi boşaltacakları tarihi ve süreci iletir, ev sahibi ise “ben sizden çok memnunum, evimi çok temiz kullandınız, komşularım memnun, gelin size bu yıl zam yapmayalım ama lütfen siz bu evde kalın” diye diretir. Fakat genç çıkmaya karar verdikleri için kalamayacaklarını söyler, bunun üzerine ev sahibi şöyle der; “sana açıkça söyleyeyim, ben bu ev cemaatlerin eline düşecek diye çok korkuyordum, iyi ki siz kiraladınız, siz çıkarsanız bir cemaat kiralar diye ödüm kopuyor, gelin çıkmayın” diye diretir. Fakat bu diretmeler fayda sağlamaz ve gençler evden çıkarlar. Fakat ev sahibinin bilmediği bir şey vardır, o ev cemaat evidir.
Hani bazen diyoruz ya, “yahu bu kadar da olmaz, Cumhurbaşkanı’nın bile yaveri FETÖ’cüymüş de adamın haberi yok bu kadar mı kör oldunuz” diye. Evet oluyor işte; çünkü yukarıda anlattığım hikayedeki ev sahibi o eve ne zaman gelse, evde göze görünür yerlerde Rus Vodkası, Fransız Şarabı gibi özel içkiler ve sigara paketlerini masalarda, vitrinlerde görürdü. Yanlış anlamayın, evde sigara içen de içki içen de yoktu, ama sigara da vardı içki de.
Yazıma bu gün böyle başladım, çünkü FETÖ ile mücadelenin ne noktada ve nasıl olduğuna, az da olsa dikkat çekmek istedim. Neden mi?
Son zamanlarda hukuki süreçlerde Türkiye Cumhuriyeti Devletini AİHM ve AB gibi dış arenada, zora sokan davalar dikkatimi çekiyor. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Andımız gibi gündeme gelen konuların hukuki süreçleri…
Elbette terörle mücadele, başlığı altında çeşitli mücadeleler söz konusudur. Silahlı, ekonomik, sosyal, siyasal mücadele şeklinde çeşitli evreleri mevcuttur. Bir de ayrı bir özellik, terör örgütünün yapısı ve iç dinamikleri gereği değişiklikler gösterir. Örneğin PKK silahlı bir terör örgütüdür, önemli ölçüde silahla mücadele edersiniz, kalan süreci de ekonomik sosyal ve politik mücadele ile devam ettirirsiniz.
Peki ya FETÖ… 15 Temmuz gecesi ortaya çıkan olaylar ile ilgili İçişleri Bakanı’nın önemli bir açıklaması vardı. “15 Temmuzu FETÖ mü yaptı sanıyorsunuz?”. Burada sadece FETÖ yapmadı anlamında bir açıklama yaptı Sayın Soylu, bunun farkındayız. Bu sebeple çeşitli yöntemlerle mücadele edildi FETÖ ile… peki gelinen noktada bu mücadele ne aşamada diye dikkati çekmek istedim bu gün, ve bir kez daha Türk yargısındaki tuhaflıklara, Türkiye’yi uluslararası alanda zora sokacak davalara bir göz gezdirilmesi taraftarıyım. Neden mi?
Ülkenin en büyük şehrinin Belediye Başkanlığı Seçimlerindeki PR şirketini yönetirler, siz onları FETÖ’cü diye bile suçlayamazsınız. Çünkü o kadar çok ve sık kullanırsanız bu ifadeyi, anlam içeriğini boşaltırsınız ve kimse size inanmaz.
Çünkü onlar öyle bir kamufle olurlar ki, yukarıdaki hikayedeki gibi kiracınız olurlar siz onlardan ayrılmak istemezsiniz, baş yaveriniz olurlar haberiniz olmaz…
Sözün özü şu dostlar, bu güne kadar olduğumuzdan daha uyanık olmamız gerekiyor. 15 Temmuz 2016’dan günümüze kadar yapılan bazı hatalar, insanları devlet düşmanlığına sevk ediyor. Devlet olarak, millet olarak daha uyanık olmamız gerekiyor.