EVET - HAYIR
Normal hayata dönmeye başladık. Ne kadar normal? Eskisi kadar değil elbette. Zaten hiçbir zaman, hiçbir şey eskisi gibi olamadı. Peki şimdi ne olacak? Yaşayıp göreceğiz. Zaten açıklamalar hem Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan, hem de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından yapıldı. Asıl soru şu: Uzun vadede bizi ne ve neler bekliyor olacak?
Dünya salgın tarihi diye bir şey var. Bu tarihe dönüp baktığınız zaman, salgın sonrası hep bir takım iktisadi ve siyasal ya da diplomatik temelli bir takım değişiklikler olmuş. Bugünkü durum da bundan pek farklı olmayacak. Ama benim düşüncem şu: Bize, dünya ekonomisini yöneten güçlerin yapmak istedikleri ya da yaptırmak istedikleri bir şeyler var. Nedir onlar? Bunu zaman gösterecek ama tam kontrol peşinde oldukları malum. Hatta dünya nüfusunu düşürmek en korkunç planları arasında. Evet. Böyle bir planlarının olduğunu artık saklama ihtiyacı bile duymuyorlar. Bize, bunun için bir şeyler yapacaklar. CORONA denen bu illeti piyasaya sürmelerinin temel maksadı da bu. Bizi öldürmek falan değil! Yapmak veya yaptırmak istedikleri şeyleri, bize kendi irademiz ile yaptırmak. Yarın bir aşı üretecekler. İçinde ne olacak? Bilmiyoruz! Bize ne yapacak o aşı? Bilmiyoruz! Evet, çoğumuz, dünya halklarının çok büyük bir bölümü mutlu olacak, aşı bulundu diye. Ama içinde ne olacak ve bize zerk edildiğinde ne yapacak, bilmiyoruz! Dolayısıyla da bu aşı çıktığında, “Ben aşı olmak istemiyorum” diyemeyeceksiniz. Diyemeyeceğiz hiçbirimiz! Diyeni anında linç edecekler. Bir de ÇİP mevzusu var. Hani şu Microsoft‘un sahibi, önce dünyanın sırtından milyar dolarlar kazanıp, sonra iyilik meleği taklidi yapan zat-ı muhterem var ya, hah, işte o! Vücudumuza çip takılması en hayırlısı diyen adam. Neymiş, herkesi takip ederek bir sonraki olası salgında tam kontrol sağlanabilirmiş! Yani, tamamen bizim için. Bize iyilik olsun diye tavsiye ediyor Bill! Dünya nüfusunu neredeyse 1/4‘e düşürmek isteyenlerle el ele çalışmasının konumuz ile hiç alakası yok!... Yedik bunu!...
Dünya, her geçen gün daha çok pisliğe gömülüyor. Kim aksini iddia ederse, ya aşırı iyi niyetlidir, ya da maksatlıdır! Hani diyorlar ya, dünya nüfusunun % 95’i geri kalan %5‘e çalışıyor diye… Aslında çalışmıyoruz. Bu bildiğin KÖLELİK! Ama kimsenin umurunda değil. Herkesin elinde ayrı renklerde oyun hamurları var. Herkes de kendi renginin en güzel olduğu iddiasında! Tek kavgamız bu. Kırmızılar mavilere, yeşiller morlara karşı! Ama o oyun hamurlarını ellerimizden aldıklarında, rengin değil, hamurun bile aslında bizi oyalamak için verilmiş birer oyalamaca unsuru olduğunu anlayabileceğiz belki de. İş o günlere kaldı. Gidişat bu. Ama kimin umurunda? Nasıl olsa göçüp gideceğiz bu dünyadan bir gün. Sebebi ne olursa olsun, demekle kurtarıyoruz bazen durumu. Bazen sadece endişe ediyoruz. Sonra ağababalar bir mutluluk verici haberle dağıtıyorlar puslu havayı. Yani, akşam eve işten dönen babanın eve getirdiği çikolata misali. Eee? Yedik bitti çikolata! Elimizde çikolata lekeli janjanlı ambalajı kaldı. Tadı da damağımızda. Peki ne kaybettik? Zaman mı? Zamanla birlikte akıl mı, muhakeme mi? Zamana aldanmayın. Zaten zaman hep kaybettirir. Hiçbir zaman kazanamazsınız. Çünkü maksat kazanmak değil. Bunu anladığımızda aslında bir şeylere karşı çıkmanın bir anlamı olacak. Zira zaman hep alıp götürür bir şeyleri. Maziye olan hasret, hep bu yüzdendir. Gelecek bize ne verecek, ne getirecek? Bunu hayal edip, umut ederek yaşamanın ceremesini çekiyoruz hep. Hiç akıllanmadık.
İsmet Özel, bir söyleşide aşağı yukarı şunu söylüyordu: “Bize hep vaad ediyorlar! Daha iyi evler, daha geniş şehirler, daha lüks koltuklar, evler, arabalar vs… Tamam. Bunların hepsini verdiniz, aldık! Peki ya sonra?.”
Sonrası, acı, hüzün, geçmişe hep özlem. Çünkü; yine İsmet Bey in bir şiirinde dediği gibi
“…Eskiler aramaz, iz sürerlerdi
Çünkü bilirlerdi ki, evet ile hayır
Arasına -belki- sokarsanız, Felaket gelir!”