Belki de ben haklıyımdır
Çocuklar ve gençler bir ülkenin geleceğidir derler. Doğrudur. Peki bizim çocuklarımız, geleceğimizin teminatı olabilecek mi? Ülke olarak? Kim umutlu bundan? 18 kere değişen eğitim sistemi ile ne kadar verimli olabilecekler? Hadi eğitim sistemi bir yana ? ki, bana sorarsanız en az kabahat eğitim sisteminde- aileler? Sokak? Medya?...
Mevzuatta 14 ? 29 yaş arası herkes genç olarak tanımlanıyor. Yani 13 yaş ve altı da çocuk olarak değerlendirilebilir. Gerçi, çocukluk da, gençlik de, olgunluk da belli durumlar karşısında farklı yaş grupları dahilinde değerlendirilebilir. Örneğin 15 yaşındaki bir çocuk gençtir. Ama evlenmek için, henüz çocuktur. Ya da, 30 yaşında birisi kanunen artık genç sayılmıyordur. Ancak, bir şirket ya da kurum idareciliği için daha çok genç olduğu söylenebilir. O sebepten, kime göre, neye göre ve nasıl genç veya çocuk veya yetişkinsiniz? Cevap basit. İşe gelinen şeye göre. Yani siz benim işime gelince çocuk, işime gelmeyince daha bebek ya da genç vs? olmuşsunuzdur. Mühim olan ailenin kanaati ve her şeyden önce kişinin, her ne kadar 18 yaş altında olursa olsun kendini ne olarak ve nasıl hissettiğidir, gördüğüdür. Mesele kendini tanımaktır. Ben aile uzmanı falan değilim. Ama burada en büyük görev okullardan ziyade aileye düşüyor. Malum, öğretmenler artık eskisi gibi otoriter olamıyorlar. Veli ve öğrencilerden korkuyorlar. Zira en ufak bir hadisede öğretmenin başı fena yanıyor. Neredeyse öğretmen devreden çıktı artık. Zaten okullarda tamamen sınava yönelik bir müfredat oluşturuldu. Aileler de çocuklarının sınavlarda başarılı olmasını istedikleri için, çocuğun sınav hazırlığını en iyi yapabileceği okula devam etmesini istiyorlar. Milletçe de hapı tam da burada yutuyoruz. Bir tanıdığım var. Çocuğu fen lisesinden bu sene mezun oluyor. Sınava girecek. Baba tutturmuş ?tıp? diye. Anne de ?Hukuk? okusun diyor. Anne baba bu şekilde tartışırlarken, çocuk da yazılımcı olma isteği ile arada kalıyor. Yazılımcılığın Türkiye de çok geri olduğunu düşünecek olursak, çocuğun düşüncesi çok daha mantıklı. Velhasıl, çocuk yanılıyor olsun! Sonuçta onun hayatı. Kaldı ki, 18 yaşına girmiş 2 ay evvel. Bırakın da kendi hayatıyla ilgili kararı kendisi verebilsin. Elbette yönlendirin çocuğunuzu. Ama dayatmacı bir zihniyetle değil. Hele ki Güzel Sanatlar okumak isteyen gençler!... Ben esas onlara üzülüyorum. Kim bilir bugüne kadar kaç tane müzisyeni, sinemacıyı, tiyatro oyuncusunu, baleti, gitar virtüözünü daha göremeden kaybetti bu ülke ve hatta dünya, kim bilir! Şu çocukların yakasından bir düşseniz keşke! Ama nerde. Hal bu ki adım kadar eminim. Çocuğunuzun geleceğinden ziyade kendi geleceğinizi düşündüğünüze! Hatta ve hatta bir çok anne baba tanıdım. Öyle insanlardı ki, sırf birilerine ?benim çocuğum mühendis, doktor, avukat vs? olacak inşallah diyebilmek için yapıyor bu baskıyı. Yani hepsi fiyaka peşinde. Çünkü akıllı ve vicdanlı anne babalar, çocuklarının mutluluğunu düşünür ve onların kararlarına saygı duyarlar. Ben 41 yaşımdayım ve inanın bana çevremde bir çok arkadaşım var, tiyatro, müzik, dans, resim vs yapamadığı için psikolojisi tarumar olmuş olan. Çoğu da mühendis. Kimisi kel ve göbekli, kimisinin kilo, kimisinin, bel fıtığı, boyun fıtığı gibi problemleri var. Çünkü her şeyden evvel, yaptıkları işi sevmiyorlar. Onlara dayattığınız işleri! Mesleğini kendisi isteyerek seçen kimseye lafım yok. Sonradan pişman olana da?
Hülasa; bizim ihtiyacımız olan geleceği, siz sevgili ve bir o kadar da saygı değer anne babalar inşa ediyor. O sebepten beklide, her geçen gün olumsuzluklar artarak devam ediyor. Suç oranında, boşanma oranında, kadına şiddette, hayvana eziyette çok ileri gidiyoruz. Beklide sizlerin sayesinde. Bu dediğimi doğru bulmasanız da bir kerecik olsun oturun düşünün bakalım. Belki de ben haklıyımdır. Kim bilir?