ÜÇ BÜYÜKLER(!) - ANADOLU KIVILCIMI - YÖNETİM SEFASI
Üç büyükler(!).. İstanbul‘un üç büyük kulübü ve Anadolu‘dan milyonlarca taraftar... Görünen yüzünde ezeli rekabet ebedi dostluk!!! Ancak perde arkasında şampiyonluk ve maddi gelirler için büyük bir savaş!!! Bu savaştan en büyük zarar gören başta dördüncü büyük dediğimiz Trabzonspor olmak üzere birçok Anadolu takımları. Hakları yendi ve ezildiler hep. Ne futbolcular harcandı bu rekabette ve ne hocalar feda edildi.
Galatasaray (22) Fenerbahce (19) Beşiktaş (15) Trabzonspor (6) ve Bursaspor (1). Yani 63 şampiyonluğun 56‘sı İstanbul‘da kalmış. Yanlış anlaşılmasın, şampiyonluklarına gölge düşürmek değil amacım ancak spor ruhunun amacından çıkarak, bu kadar paranın döndüğü bir sektör haline gelince çok temiz bir futbol ortamı düşünemiyorum. Fırsat eşitliğinin olmadığı ve haksız rekabetin yaşandığı bir sektör. Buna rağmen şampiyonluğu en çok yaşayan ve pastadan en büyük payı alan kulüpler ne hikmetse borcu en çok olan ve devletin bazı desteğine rağmen çöküşe devam edenlerdir. Farklı uydurma kampanyalar ile taraftarlardan para toplanmasını da unutmayalım.
İstanbul‘da bu kara tablo yaşanırken Anadolu‘da lider Sivasspor ve Trabzonspor başta olmak üzere bir kaç takım daha yükselerek, “Bu yarışta bende varım artık!” diyor. Maddi sıkıntıları fırsata çeviren bir Trabzonspor. Doğru bir transfer politikası izleyen Sivasspor ve Malatyaspor. Göze hoş gelen ve zevk veren bir futbol oyunu. Tüm bunlar birleştiğinde bu sene şampiyonluk ateşi neden Anadolu‘da yanmasın.
İstanbul üç büyüklerinin(!) tekelinde olan bu kupa, neden Anadolu‘daki diğer kulüp ve şehirlere de gitmesin. Eğer bu sezon ligin ilerleyen haftalarında haksızlık ve adaletsizlik yapılmazsa, şampiyonun Anadolu‘dan çıkma ihtimali yüksek. Yine yanlış anlaşılmasın, İstanbul takımları Anadolu takımları ayrımı yapıyormuşum gibi olmasın ama yukarıdaki tablo da ortada. İstanbul‘daki üç büyüklere kilitlenen milyonlarca taraftar neden kendi şehirlerinin takımlarını tutmasınlar ya da neden önce üç büyükten biri ve sonra kendi şehrinin takımını tutma mecburiyetinde kalsın ki? Sporda gelişmiş ülkeler de böyle değil mi? Almanya‘da 2. Lig‘deki şehir takımları 40-50 bin kişilik seyirciye karşı oynamıyor mu? Anadolu‘ya yapılan o büyük stadlar neden dolup taşmasın.
Son olarak başta futbol olmak üzere birçok branşta, ülkemizin en büyük sorunu yönetime gelen kişilerin birçoğunun pervasızlığıdır. ‘Zengindir, parayı da kulübü de iyi yönetir!‘ algısı ile kulüplerin başına getirilen zengin iş adamları nedense şirketleri daha da zenginleşirken yönettiği kulüpler hep zarara gidiyor. Giden yönetimin arkasından gelen yeni yönetim, sadece kulübün vergilerinin hesabını sorabiliyor. Enterasan değil mi? Kulübün gelirleri, giderleri ve pervasız harcamalarının hesabını değil de vergilerinin hesabını sorabiliyor. Bu nasıl bir yasa ve uygulamadır. Başkan ve yönetim görev süreleri boyunca kulübün verdiği vizyon ve imkanın keyfini sürecek, iş hayatlarında birçok kazanımları olacak ancak kulüp ise borç batağına saplanacak. Olan kulüp ve ona gönül veren fedakar taraftara olacak.
Bu yüzden 7 veya 8 yıldır bekleyen Kulüpler Birliği Yasası‘nın biran önce çıkması şart oldu. Çünkü bu yasanın 17. Maddesinin 8. Bendi de tam da bu yaraya ilaç olacak. (Kulüp başkanı ve yönetim kurulu üyeleri, kendi dönemlerinde yapılan borçlanmalardan dolayı, kulüple birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar) Ama bu yasa nedense çıkmıyor, çıkartılmıyor. Neticede olan Türk sporu ve sporcularına oluyor!..
Sağlıcakla ve sporla kalın...