YEŞİLÇAM’DA İŞÇİ FİLMLERİ
- İstanbul Gündemi
- 23.04.2021 - 12:05
İstanbul Valiliği’nin açıklamasına göre, pandemi yasakları kapsamında bu yıl da 1 Mayıs alanlarda kutlanmayacak. Bu 1 Mayıs’ı da evinde geçirecek, başta İstanbul Gündemi emekçileri olmak üzere, bu ülkenin artı değerini yaratan; sağcısı, solcusu, İslamcısı, laikiyle tüm öpülesi nasırlı ellerin İşçi Bayramı’nı şimdiden en içten dileklerimizle kutlarken onlara bir de güzellik yapalım istedik. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün yeniden alanlarda halaylarla, zılgıtlarla coşkuyla kutlanması dileğiyle iyi seyirler…
“İşçiler” ve “işçi sorunları”, hiçbir zaman bir furyaya dönüşmediyse de, Yeşilçam’da işlenmeye değer temel konulardan biri olarak her zaman önemini korumuştur.
İlk işçi filmimiz, 1964 tarihli bir yapım: Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964)
İlk prototip olmanın tüm avantaj ve dezavantajını taşıyan Karanlıkta Uyananlar’ın ardından, ekonomik kuşatılmışlık ve sansür gibi çeşitli nedenlerle, işçi filmleri tekrar uykuya dalar ta ki Yılmaz Güney adında biri çıkıp onları uyandırana dek: Umut (Yılmaz Güney, 1970).
Aslında Yeşilçam, sanılanın aksine başlarda bilinçli bir tercih olarak, işçileri ve sorunlarını görmezden gelmişti.
Fakat 70’lere gelindiğinde; sendikal mücadele, toplu sözleşme, grev, lokavt, iş güvenliği, işçi sorunları gibi konular işçilerin ve dolayısıyla tüm halkın gündemini meşgul eden konular haline gelmişti. Artan sanayileşmeyle birlikte çığ gibi büyüyen bu sorunlara Türk sineması da daha fazla sessiz kalamazdı. Kalmadı da. Ne de olsa sinema, hayatın aynasıydı ve oradan besleniyordu.
Çok geçmeden sol damardan gelen cesur birkaç yönetmen, sırtlarında yumurta küfeleri, ürkek adımlarla kameralarını kentsoyluların ışıltılı çıkar dünyasından alıp işçilerin acımasız gerçeklik dünyasına çevirme cesaretini gösterdiler:
Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964), Umut (Yılmaz Güney, 1970), Diyet (Ömer Lütfi Akad, 1974), Endişe (Yılmaz Güney, Şerif Gören; 1974), Otobüs (Tunç Okan, 1974), Bir Gün Mutlaka (Bilge Olgaç, 1975), Güneşli Bataklık (Süreyya Duru, 1977), Maden (Yavuz Özkan, 1978), Sürü (Zeki Ökten, 1978), Düşman (Zeki Ökten, 1979), Bereketli Topraklar Üzerinde (Erden Kıral, 1979), Demir Yol (Yavuz Özkan, 1979), Gül Hasan (1979), Almanya Acı Vatan (1979), Çark (Muzaffer Hiçdurmaz, 1987), İş (Faik Ahmet Akıncı, 1994), Ekmek (Faik Ahmet Akıncı, 1996)…
Peki, ama halk arasında “işçi filmi”, “sendika filmi”, “grev filmi”, “emekçi filmi”, “devrim filmi”, “protesto filmi” gibi çeşitli adlarla anılan, sinematografik bir tür olarak toplumsal gerçekçi diye adlandırabileceğimiz bu filmlerde işçiler nasıl anlatılıyordu, ya da bu filmler işçi-işveren çatışmasını nasıl yansıtıyordu?
Şimdi genelden özele geçip listedeki filmleri tek tek görelim.
Başta da değindiğimiz gibi senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı, başrollerinde Fikret Hakan, Beklan Algan ve Ayla Algan’ın oynadığı, yönetmenliğini Ertem Göreç’in üstlendiği, 1964 yapımı Karanlıkta Uyananlar, işçi sorunları üzerine yapılmış ilk Türk filmi olarak Türk sinema tarihinde yerini alır.
Bir boya fabrikasında geçen filmin konusuna gelince: Boya fabrikasının kötü patronu Şeref Yetimoğlu, fabrikasında çalışan işçilerin özlük ve sendikal haklarına karşı duyarsız biridir. Bu duyarsızlığa daha fazla dayanamayan işçiler, bir süre sonra, emektar işçi Nuri Baba’nın önderliğinde, grev silahlarını çekerek mücadeleye girişirler.
Fakat bu hiç de kolay olmaz. Olaylar tıpkı gerçek hayattaki gibi gelişir: Çıbanbaşı olarak görülen bazı işçiler işten atılır, muhbir işçi Mahmut olanı biteni patrona ulaştırır vs.
Film, gösterime girdikten iki ay sonra, 1965 Temmuz’unda İçişleri Bakanlığı tarafından, filmin gösterildiği illerde çıkan bazı olaylar bahane edilerek, yasaklanır. Böylece filmin “İlk işçi filmi” etiketine “yasaklı film” damgası da vurulmuş olur.
Peşinden gelen “Çirkin Kral” Yılmaz Güney’in yazıp yönettiği ve başrolünde oynadığı 1970 yapımı Umut filmi ise aslında bir umutsuzluğu anlatır: Arabacı Cabbar’ın çıktığı umutsuz define yolculuğunu.
Adana’da arabacılık/faytonculuk yaparak geçimini sağlayan Cabbar’ın işleri, otomobiller çoğalmaya başlayınca bozulmaya başlar. Cabbar, borçla aldığı ve taksitlerini henüz bitiremediği atlarından birini başkasının çarptığı bir trafik kazasında kaybeder. Atı ölen Cabbar’ın eli kolu bağlanır. Yeni bir at alabilmek için evdeki en değerli eşyası, baba yadigârı toplu tabancasını satılığa çıkarır, fakat müşteri bulamaz. Vaktiyle yanında çalıştığı eski patronlarından borç ister, alamaz. Bütün bunlar yetmezmiş gibi ölen atın taksit zamanı da gelir çatar. Derken alacaklılar çok beklemeden, alacaklarına karşılık arabasını da haczederler. Derin bir yoksulluğun içine yuvarlanan Cabbar, son çare olarak, definelerin yerini bildiği iddia edilen Hüseyin Hoca’nın peşine takılır.
Ömer Lütfi Akad’ın yazıp yönettiği, başrollerinde Hülya Koçyiğit ve Hakan Balamir’in oynadığı 1974 yapımı Diyet filminde ise memleketinden İstanbul’a göçüp gelen ve hemşerisi Bilal Usta’nın yanında bir fabrikada işe giren Afyonlu Hasan’ın öyküsü anlatılır.
Çalıştığı fabrikanın patronu, çıkarlarının zedelendiği düşüncesiyle, fabrikasındaki işçilerin sendikalaşmasına karşı çıkmakta ve bu konuda sıkı tedbirler uygulamaktadır. Patronun yakın adamı olan köylüsü Bilal Usta’nın da baskısıyla lümpen Hasan, başta sendikaya karşı çıkar ve sendikalı olmamak için direnir ta ki bir kolunu makineye kaptırıp işsiz kalana dek. Kolunu kaptırdığındaysa her şey için artık çok geçtir.
Senaryosu yine Yılmaz Güney tarafından yazılan ve 1974 yılında Adana’nın Yumurtalık ilçesinde çekimlerine başlanan Endişe filmi, yönetmen ve başrol oyuncusu Yılmaz Güney’in Yumurtalık hâkimi Sefa Mutlu’yu öldürmekten tutuklanmasıyla yarım kalır. Sonradan yardımcısı Şerif Gören tarafından tamamlanan ve başrollerinde Erkan Yücel, Ayşe Emel Mesçi ve Kamuran Usluer’in oynadığı film, bir köyde ağa tarafından sömürülen köylülerin yaşadığı sorunları anlatır.
Başlarda ağa tarafından ucuz iş gücü olarak sömürülen köylüler, ağanın traktörü “keşfetmesiyle” birlikte bir kenara itilirler ve dahası aç kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar.
Tunç Okan’ın ilk yönetmenlik denemesi olan ve başrolünde Tuncel Kurtiz’in oynadığı 1974 yapımı Otobüs filminde ise İsveç’e kaçak işçi olarak giden bir grup köylünün trajik hikâyesi anlatılır.
Köylerinden ilk defa çıkan köylüler organizatör (Tunç Okan) tarafından dolandırılırlar ve İsveç’in başkenti Stockholm’de bir otobüsün içinde şaşkın, çaresiz bir başlarına kalırlar.
Senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı ve Bilge Olgaç’ın yönettiği, başında ve sonunda belgesel görüntülere de yer verilen; yönetmenin tüm iyi niyetine rağmen yer yer biçim ve dil sorunları da göze çarpan 1975 yapımı Bir Gün Mutlaka filmi ise, Akif isimli bir işçi önderinin davası için katlandığı fedakârlıkları konu eder.
Dava adamı Akif, yakın dava arkadaşları ile birlikte iş çıkışı afiş yapıştırarak ve el ilanı dağıtarak işçilerin/emekçilerin bilinçlenmesi için çaba göstermektedir. Bir takım karanlık güçler (ki bu karanlık karakterler iyi çizilmemiş) Akif’in bu çalışmalarından rahatsız olurlar ve karşı saldırıya geçerler. Bu saldırılar sonucu arkadaşlarından bazıları vurulan, bazıları da tutuklanan Akif’in başı karısı Sultanla da derde girer: Sultan, Akif’in eve geç gelmesini, kendisini aldattığına yorumlamaktadır.
Senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı, başrollerinde Hakan Balamir, Semra Özdamar’ın oynadığı ve yönetmenliğini Süreyya Duru’nun yaptığı 1977 yapımı Güneşli Bataklık filminde ise karşıt iki dünya anlatılır: Burjuvazinin kokuşmuş bataklığı ve işçi sınıfının aydınlık dünyası.
Patronuna şantaj yaparak ondan para koparmaya çalışan Salih’in çöküşüne karşılık sendikal mücadele veren işçilerin safına geçen ve orada işçi liderliğine yükselen Gümüşhaneli Hasan’ın öyküsü bu iki dünyayı temsil eden birer metafor imgedir.
Senaryosunu ve yönetmenliğini Yavuz Özkan’ın yaptığı, başrollerinde Cüneyt Arkın, Tarık Akan ve Hale Soygazi’nin oynadığı, 15. Antalya Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü dâhil 4 ödül birden alan 1978 yapımı Maden’de ise, bir madende çalışan işçilerin çelişkileri, sefaletleri ve mücadeleleri epik bir dille anlatır.
Her ne kadar bir ödüle layık görülmese de filmde arkadaşlarıyla maden ocağındaki kötü yaşam koşullarına karşı mücadele eden İlyas adındaki devrimci bir işçi önderini oynayan Cüneyt Arkın, sinema kariyerinin en iyi performansını bu filmde ortaya koyar.
Senaryosunu hapisteki Yılmaz Güney’in yazdığı, başrollerinde Tarık Akan (Tarık Akan ilk kez bu filmde bıyıklı görülüyor), Melike Demirağ ve Tuncel Kurtiz’in oynadığı; Zeki Ökten tarafından yönetilen Sürü filminde ise, Halilan ve Veysikan adlı birbirine düşman doğulu iki aşiret arasındaki kan davası ve ekonomik zorluklar nedeniyle bir süre sonra Veysikan Aşireti’nin trenle sürülerini Ankara’ya götürüp satmak zorunda kalması işleniyor.
Çok katmanlı filmin bir katmanında da babası Hamo Ağa’ya ve aşiret düzenine isyan eden Şivan’ın karısı Berivan’ı tedavi ettirme çabasını görüyoruz.
Tüm zamanların en iyi on filmi listesinde her zaman yerini koruyan ve Zülfü Livaneli tarafından yapılan müziğiyle de öne çıkan film, pek çok otoriteye göre Yılmaz Güney’in en iyi üç filminden birisi sayılıyor.
Senaryosunu hapisteki Yılmaz Güney’in yazdığı, başrollerinde Aytaç Arman ve Güngör Bayrak’ın oynadığı, yine Zeki Ökten tarafından yönetilen 1979 yapımı Düşman ise, işsiz İsmail’in parasızlık yüzünden başına gelenleri işliyor gibi görünse de filmde asıl verilmek istenen mesaj düşmanın kim olduğudur: Kapitalizm.
Düzenli bir işi olmayan İsmail, mahallesinde ne iş bulursa çalışmaktadır. Bir süre sonra sömürüldüğünün ve bir şeylerin yanlış gittiğinin farkına varır. Fakat yaşadığı bu aydınlanma sürecinde, karısı dâhil, yanında hiç kimseyi göremez. Tüm mahalleyi istila eden ahlaksızlık ve yozlaşma karısını da beraberinde sürükleyip götürmüştür çünkü.
Senaryosunu Orhan Kemal’in aynı adlı romanından Mahmut Tali Öngören’in uyarladığı, başrollerinde Yaman Okay, Erkan Yücel, Tuncel Kurtiz ve Nur Sürer’in oynadığı Erden Kıral tarafından yönetilen 1979 yapımı Bereketli Topraklar Üzerinde ise; Çukurova’ya çalışmaya giden Köse Hasan, Pehlivan Ali ve Yusuf adlı aynı köyden üç arkadaşın hikâyesini anlatır.
Sivas’ın bir köyünden olan üç arkadaş, bir hemşerilerinin sahibi olduğu iplik fabrikasında çalışmak üzere Çukurova’ya gelirler. Hemşerileri kendilerine yüz vermez. Onlar da bir çırçır fabrikasında işe başlarlar. Bir süre sonra içlerinden Köse Hasan fabrikadaki ağır çalışma koşullarına dayanamayarak hastalanır. Hasta arkadaşlarını da arkalarında bırakan Ali ile Yusuf, fabrikadan ayrılırlar; tarım ve inşaat gibi geliri yüksek işlerde çalışmaya başlarlar. Zamanla işinde yükselen Pehlivan Ali patoz operatörü olurken Yusuf da duvarcı ustası olur. İki arkadaş bir süre sonra Köse Hasan’ın öldüğü haberini alırlar. Derken Pehlivan Ali de ayağını patoza kaptırıp ölünce Yusuf tek başına köyüne geri döner.
Çekildiği dönemde Sıkıyönetim tarafından yasaklanan film, tam 28 yıl sonra, 2 Mayıs 2008’de sinemada gösterime girme olanağı bulur, fakat geçen zaman içinde on iki dakikasını yitirmiş olarak.
Yavuz Özkan’ın yazıp yönettiği başrollerinde Tarık Akan ve Fikret Hakan’ın oynadığı 1979 yapımı Demir Yol ise, demiryolu inşaatında çalışan ve greve giden bir grup işçiyle Migros (filmde sansüre takılmamak için kamyonun üzerinde “Nigro” yazıyor)’un erzak kamyonunu soyup halka bedava dağıtan silahlı mücadele yanlısı bir grup solcu üniversite öğrencisinin kesişen öyküsünü anlatır.
Fikret Hakan’ın oyunculuk performansıyla öne çıkan filmde aynı zamanda yönetmen tarafından sendikal mücadelenin de bir adım öne çıkarıldığını görmek mümkün.
Tuncel Kurtiz’in Nuri Sezer’le birlikte yazıp yönettiği ve başrolünü üstlendiği 1979 Türkiye-İsveç ortak yapımı Gül Hasan filminde ise, İsveç’te film çevirme vaadiyle dolandırılan Türk işçilerinin dramı anlatılıyor. Foyaları meydana çıkan dolandırıcılar, bir süre sonra gerçekten bir film çekmek zorunda kalırlar. Çete lideri rolünde izlediğimiz yönetmen Tuncel Kurtiz, filmdeki oyunculuğunun aksine, başarısız bir dökümanter film denemesine imza atmış diyebiliriz.
Senaryosunu Zehra Tan’ın yazdığı, başrollerini Hülya Koçyiğit ve Rahmi Saltuk’un paylaştığı, Şerif Gören tarafından yönetilen 1979 Türkiye-Almanya ortak yapımı Almanya Acı Vatan filminde ise para kazanmak için Almanya’ya giden ve bir robota dönüşen Güldane (Hülya Koçyiğit) ile Almanya’ya gitmek için onunla formalite icabı evlenen ve yozlaşan Mahmut (Rahmi Saltuk)’un dramı işleniyor.
Senaryosunu Bekir Yıldız ve Haşmet Zeybek’in yazdığı, başrollerinde Tarık Akan, Müge Akyamaç ve Cezmi Baskın’ın oynadığı, Muzaffer Hiçdurmaz tarafından yönetilen 1987 yapımı Çark filminde ise, İstanbul Kazlıçeşme’de deri atölyelerinde çalışan dört deri işçisinin mücadelesi anlatılıyor.
Emeklerinin karşılığını alamayan dört arkadaş, patronla çatışmaya girerler ve beklendiği üzere kendilerini kapının önünde bulurlar. Daha sonra iş değiştirerek bir tersanede çalışmaya başlayan arkadaşlar gittikleri yerde de kendilerini aynı çarkın içinde bulurlar…
Faik Ahmet Akıncı’nın yazıp yönettiği, başrollerinde Berhan Şimşek ile Sumru Yavrucuk’un oynadığı ve bir ikilemenin ilki olan 1994 yapımı İş filminde, bir baraj inşaatı sırasında yaşanan işçi-işveren çatışması anlatılırken yine Faik Ahmet Akıncı’nın yazıp yönettiği, başrollerinde Fikret Hakan ve Demir Karahan’ın oynadığı ikilemenin sonuncusu olan Ekmek (1996)’teyse özelleştirmeye karşı çıkan Zonguldak maden işçilerinin direnişi anlatılır.
İşçi filmleri elbette bu listeyle ve dönemle (Yeşilçam) sınırlı değil; Ayrılan Yollar (1962), Şehirdeki Yabancı (1962), Kızgın Delikanlı (1964), Hudutların Kanunu (1966), Toprağın Kanı (1966), Yiğit Yaralı Olur (1966), Bitmeyen Yol (1967), Yaşam Kavgası (Halit Refiğ, 1978), Kanal (1979), Devrim Arabaları (2008), Press (2010), Zerre (Erdem Tepegöz, 2012), Toz Bezi (Ahu Öztürk, 2015) ve Babamın Kanatları (Kıvanç Sezer, 2016) filmleri örneklerinde olduğu gibi çekiliyor ve çekilmeye de devam edecek.
OSMAN AKYOL - İSTANBUL GÜNDEMİ
Yorum Yazın