Dolar 34,6001
%0.17
Euro 36,3151
%0.86
Altın 2.974,090
%-1.04
Bist-100 9.649,00
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Player yükleniyor...

Doğal Afetler çocuklarda depresyona neden oluyor

  • İstanbul Gündemi
  • 07.08.2021 - 22:21

Yapılan çalışmalarda çocuk ve ergenlerin yangın ve deprem gibi doğal afetlerden yetişkinlere göre psikolojik açıdan daha fazla etkilenebildikleri, bu etkinin düzeyinin ise çocuğun yaşı, ebeveyn tutumu, sosyal medyaya ne şekilde maruz kaldığı,  afete doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalıp kalmaması gibi faktörlerin önemli olduğu düşünülmektedir. Her ne kadar doğal afetlerin çocuk ve ergen bireyler üzerindeki psikolojik etkisi Travma Sonrası Stres Bozukluğu ‘TSSB’ gibi düşünülsede her çocuğun afet sonrası aynı sorunu yaşayacağının düşünülmesi yanlış bir düşünce yapısı olacaktır. TSSB’nun yanısıra depresyon, anksiyete, uyum sorunları, fobiler ve patolojik yas afetlerden sonra çocuk ve ergenlerden sonra en sık görülen psikolojik etkiler olduğu söylenebilir. 

ANNE KARNINDAKİ BEBEKLERDE AFET ETKİ BIRAKABİLİR

Çocuk ve ergenlerin ruhsal yapılanmaları yetişkinlerden oldukça farklıdır. Bu farklılıkları çocuk, ergen ve yetişkin olarak ayırmaktansa söz konusu çocuk ruh sağlığı olduğunda yaş olarak gruplayarak bakmak, afetin çocuğun psikolojisi üzerinde meydana getirdiği etkiyi anlamak adına daha sağlıklı olacaktır. Bu gruplama da bebeklik dönemi (0-1) hatta anne karnındaki dönem dahi çocuğun ruhsal yapılanması açısından oldukça önemlidir.  Bebekler fiziksel yaralanmalar dışında afetlerden doğrudan etkilenmezler ancak bu dönemde bebeğin psikolojisi üzerinde etkili olan en önemli faktör ebeveynin tutumudur. Özellikle ebeveynin kaygılı tutum ve davranışları bebeğin güvenli bağını zedeleyebilir. Afetin, bebeğin ruh sağlığı üzerinde nasıl bir etki oluşturacağının en önemli belirleyecisi bakım verenin afet karşında verdiği duygusal tepkilerdir.  Anne nasıl hissediyorsa bebek o duyguyu alır ve öyle hisseder. Dolayısıyla afet karşında annenin yaşadığı kaygı, korku ve stres duygular doğrudan bebeğe geçebilir ve güvensizlik duygusunu tetikleyebilir. 

 “YA BEN OKULDAYKEN YANGIN ÇIKAR VE AİLEM BENİ KURTARAMAZSA”

Okul öncesi dönemde (2-5 yaş) ise soyut gelişimi henüz tam gelişmemiş çocuk, yaşanılan durumu anlamlandırmakta zorlanabilir. Bu dönemde çocuklar duygularını sözel yoldan ziyade davranışsal olarak ifade ederler. Bu yaş aralığında anne babaya aşırı bağlanma, bakım verenden ayrılmak istememe, huzursuzluk, aniden ağlama nöbetleri, parmak emme, bebeksi konuşmalar, altını ıslatma, tek başına uyumak istememe, yeme ve giyinme yetisini kaybetme gibi regresif davranışlar görülebilir.

Okul çağı çocukluk döneminde (6-11 yaş) ise; bu dönemlerde çocukta yoğun bir korku duygusu oluşabilir. Bu durumda çocuk aileden ayrı okul vb. bir yere gitmek istemeyebilir. Örneğin çocuk ‘ya ben okuldayken yangın çıkar ve ailem beni kurtaramazsa’ şeklinde düşünebilir. Öfke, saldırganlık tepkisi gösterebilir. Dikkati toplamada ve odaklanmada güçlük yaşayabilir. Bu durum akademik başarısını olumsuz yönde etkileyebilir. Mide bulantısı, baş dönmesi ve karın ağrısı gibi psikosomatik belirtiler gösterebilir. Uyku problemleri ve kabuslar görülebilir. 

 Ergenlik Döneminde (12-17 yaş) ise; ergenlik döneminin getirdiği fizyolojik ve psikolojik değişimlerle başa çıkmaya çalışan ergen afet sonrasında uyku bozuklukları, kabus görme, öfke problemleri, madde ve alkol kullanımına yönelme, kendine zarar verici davranışlar ve intihar eğilimi, sorumluluklarını yerine getirmek istememe ve özgüven eksiliği, depresif belirtiler, uyum ve davranış bozuklukları görülebilir. 

Çocuk ya da ergenler travmatik stres belirtileri göstermeleri için sadece travmatik olaya doğrudan maruz kalmaları gerekmeyebilir, travmatik olaya maruz kalmadan işitsel, yazılı, görsel sosyal medya aracılığıyla, olaylarla ilgili hikayeleri dinleyerek ya da ebeveyn tutumlarını gözlemleyerekte travmatik stres belirtileri gösterebilirler. 

ÇOCUKLARIN YANGINDAN ETKİLENMEMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?

*Öncelikle ebeveynlerin kendi ruh sağlığını olumlu yönde etkileyecek tutum ve davranışlarda bulunmaları hatta gerekli görüldüğünde bir uzmandan destek almaları oldukça önemlidir. Daha öncede söylediğim gibi anne kendisini nasıl hissediyorsa çocukta öyle hisseder. Ebeveyn ve çocuk arasında kurulan güvenli bağın çocuğun ruh sağlığında iyileştirici bir gücü vardır. Dolayısıyla bu dönemde özellikle ebeveynin tutarlı, şefkatli, ilgili ve kapsayıcı tutumu çocuğun ruh sağlığını olumlu yönde etkiler. Ebeveyn çocuğunu gözlemleyen, izleyen bir rol takınarak çocuğun ihtiyacını belirlemeli ve desteklemelidir.

 *Bu süreçte çocuklara doğa olaylarını anlatırken son derece dikkat gösterilmeli ve uygun sözcükler seçilmelidir. Çocuğun yaşına, mizacına uygun kelimeler kullanarak iletişim kurulmalıdır. Ebeveyn iletişim kurarken bir şey yok, sorun yok gibi çocuğu kandıracak yalan cümleler kullanmaktan kaçınmalıdır. Siz sözel yolla söylemeseniz bile çocuk ya da ergen ebeveynin tutumlarından, vücut dilinden kaygıyı anlar ve hisseder. Ayrıca bu durumun tam aksi olan abartılı anlatımlardan da kaçınılmalıdır. Bu tarz iletişimler çocukta var olan kaygı duygusunun daha çok artmasına neden olur. Çocuğa hazır olmadığı bilgileri aktarmaktan kaçınılmalıdır. 

 *Ebeveyn çocuğa kendi duygularını ifade etmelidir. Ayrıca çocuğun duygularını ifade etmesini desteklemelidir. Bu durumu kendi duygularından örneklendirerek teşvik etmelidir. Örneğin; ‘Bazen çok korkabiliyorum, bazen daha mutlu olabiliyorum. Bir arada farklı duygular yaşabiliriz.’ Ayrıca ebeveynler duygu ifadesini resim ve oyun yoluyla da teşvik edebilirler. Unutulmamalıdır ki oyun çocuğun dilidir. 

*Çocuklarla yaşanılan olayla ilgili ne hissettikleri ve ne düşündükleri hakkında konuşulabilinir. Acil durumlar karşısında neler yapılabileceği üzerinden çocuklarla konuşulması çocuğun kendisini güvende hissetmesini sağlar.Ebeveynler kendileri ardında konuşurken bile, çocuğun ruhsal yapılanmasına uygun olmayan anlatımlarda bulunulmamlı, görsel detaylar paylaşılmamlı ve sosyal medyaya çocuğun maruz kalmamasına dikkat edilmelidir.

 *Tüm bu süreçte çocuğun günlük rutinlerine sadık kalınmalıdır. Rutinler sayesinde çocuk hayatının normal bir şekilde devam ettiğini düzeninin bozulmadığını fark eder, kendini güvende hisseder ve rahatlar. Dolayısıyla hem ailenin hemde çocuğun olabildiğince aynı düzende yemek yemesi, uyuması vb. düzenleri devam ettirmesi çocuğun ruh sağlığı açsından koruyucu bir rol oynadığı söylenebilir. Son olarak, eğer çocuğunuz yoğun bir duygu durum içerisindeyse, bu duygu durumuyla baş etmekte güçlük yaşıyorsa, bunun sonucunda işlevselliği olumsuz yönde etkileniyorsa, odaklanma, dikkat, yeme ve uyku problemleri varsa, regresif davranışlar devam ediyorsa bir Psikoloji uzmanından destek alınması çocuk ve ergenin ruh sağlığı açısından daha sağlıklı olacaktır.

Haber Merkezi / İstanbul Gündemi

 

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.